Bir ülkeyi anlamanın en güzel yolu, o yola yalnız çıkmaktan geçiyor. Hele ki sorularını bavulundan önce hazırlayıp düştüysen yola. Bu hazırlığımdaki en büyük etken de, bu kez gittiğim ülkenin tüm dünyadan farklı işleyen bir sistemi, tüm engellere rağmen yaşatmayı başarmış, emperyalizmin dev ülkesi ABD’nİn yanıbaşında sosyalizm ile ayakta kalabilmiş küçük ada ülkesi Küba olması.
Politik farklılığı ilgimi hep çekmişse de, bunun insanların günlük hayatına nasıl yansıdığından haberim yoktu elbet. Devrim ve Küba’da yaşam ile ilgili bir çok kitap okudum gitmeden. Çok okuyan mı çok gezen mi kısmını şansa bırakamazdım. Devrim nedir, sosyalist bir ülkede hayat nasıl, tarafsız, eğrisiyle doğrusuyla öğrenmekti amacım.
Dünya değişiyor, kuşaklar değişiyor, artık toplumu değil sadece kendini düşünen büyük bir nesil geliyor ve bu nesil dünyanın her yerinde aynı hızla büyüyor. Ben bu düzenin farklı olduğunu sandığım bir ülkenin yarattığı hayal kırıklığıyla döndüm ülkeme.
İnsanların nasıl şartlarda yaşadığını daha iyi görmek için ailelerin evlerinde kalarak gözlemledim. Gençlerle yaşlılar arasında gördüğüm büyük fark şaşırttı beni.
Evet yoksul bir ülke..ama devlet herkes için kalacak ev ve günlük yiyecek ihtiyacının bir kısmını karşıladığı için bizim tabirimizle kimse aç değil, açıkta değil. Ancak evlerin eski hatta yıkık dökük oluşuna, yiyecek çeşitliliğinin azlığına ve pahalılığına bakarsak kimse de lüks bir hayat sürmüyor.
Benimse asıl ilgimi çeken kısım, insanların birbirleri ile arasında yaşam kalitesi açısından uçurum bulunmayışının verdiği tarifsiz huzur..
Adaletsizlik duygusunun yarattığı kaos olmadığında, insanların nasıl da rahat ve mutlu bir hayat sürebileceğini gördüm.
Yaşlılar daha zor günler gördüğü için şimdiki hallerinden çok memnunlar. Temel ihtiyaçları karşılandığı için ‘nasıl hayatta kalacağım’ diye düşünmek zorunda oldukları günler çok geride kalmış artık.
70 yaşındaydı, evinin önünde gitar çalıyordu. Tuttu benim için bir şarkı doğaçladı. Ne ben İspanyolca biliyordum ne de o İngilizce. Ama anlaşmak için aynı dili konuşmak gerekmiyordu. Küba gibi sosyalist bir ülkede yaşadığı için, hiç terörizm olmadığı için gurur duyuyordu. Türkiye’yi de çok iyi biliyordu. Aynı dili bile konuşmadığım bu iyi yürekli amcayla siyaset konuşurken buldum kendimi.
Tanıdığım bütün yaşlılar halinden çok memnun, bütün gençler de çekip gitmek istiyor bu ülkeden.
Gençler hayatta kalma zorluğunu bilmiyor, bu yüzden hayatta kalmak yetmiyor, onlar yaşamak istiyor. Ben nasıl merak ediyorsam bu dünyayı, onlar da etrafında dönen dünyadan bihaber olmak istemiyorlar haklı olarak. Son birkaç yıla kadar yurtdışına çıkmanın çok zor olduğu bir ülkeydi Küba. İnternet henüz son 2 yıldır sadece parklarda da olsa yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Dışarda çok başka bir dünya olduğunu bilmeden önce çok mutlulardı. Hala o mutluluğu insanların gözlerinde göreceksiniz, sokaklarda dans edenleri, sıcakkanlılık, yardımseverlik ve insan sevgisi ile dolu olduklarını hep hissedeceksiniz. Ama şimdi dışarıda daha kaliteli, daha lüks bir yaşam vardı ve bundan mahrum bırakıldıklarını düşünmeye başlamışlar. Küba’da iyi şartlarda yaşayan insanların genellikle bir yakınının Amerika’da çalışmakta ve ailesine para yollamakta olduğunu öğreniyorum.
Son yıllarda turizm sayesinde biraz daha kazanmaya başlayan büyük bir dilim var ve hallerinden memnunlar. Evlerinin bir odasını kiraya verdiklerinde bir aylık maaşlarını 1 gecede veriyoruz ne de olsa. Ancak devletten habersiz iş yapamadıkları için bu kiralık odalar için devlete vergi ödemek zorundalar. Evinizde turist ücretsiz olarak kalamaz. Eğer couchsurfing bile yapıyorsanız bu ücretsizse, cezası var. Ve bu toplum, cezalardan inanılmaz korkuyor.
Bu kadar güvenli bir ülke olmasının bir sebebi de bu korku olabilir mi peki?
GÜVENLİ Mİ?
Bu ülkenin en çok neyinİ sevdin derseniz, gece yarısı sokakta yalnız bir kadın olarak rahatça yürüyebilme özgürlüğünü! Ben kendi ülkemde bile bu kadar güvende hissetmedim kendimi. Benim gibi yalnız seyahat eden onlarca kadınla karşılaştım.
KÜBA’DA DOKTOR OLMAK
Şimdi bir doktor maaşının, uzmanlığa göre değişmekle birlikte maksimum 150 dolar olduğu bir ülkede yaşadığınızı düşünün. 1,5 litre suyun 0,70 dolar, biranın 2 dolar olduğu, yaşamsal ihtiyaçlarınızın karşılandığı ancak daha fazlasını isteme lüksünüzün olmadığı bir ülke. İnsanlar yine de doktor olmayı seçiyor. Neden?
Aslında para ile üstünlük sağlamak için değil, toplumsal statü ve idealizm için doktor olan kişiler öne çıkıyor, böylece sadece para için bu mesleği yapanları bir güzel elekten geçirmiş oluyor sistem. 1. Dünya bilimi yapan bir üçüncü dünya ülkesi Küba. Dünyada ilk ‘menenjit B’ aşısını bulan ülke olması gayet çarpıcı bir örnek. Ancak ne yazık ki Amerika amborgosu yüzünden ciddi kaynak sıkıntısı çekmekteler.
Bazı iyi restoranlarda garsonların günde 100 dolar kazandığını duydum. Yani doktorların aylık kazandığı parayı günlük kazanan garsonlar var.
Ama doktorların çalışma şartları bizimkisi kadar güç de değil. İspanyalı bir mikrobiyoloji asistanıyla tanıştım. Havana’da 1 ay staj yapmak için yüksek bir meblağ ödemiş. Mesaileri bizimkisi gibi sabah 8, akşam 4. Ama daha az yoğun ve rahat bir çalışma ortamları var. Genel olarak Kübalıları tanıdığınızda sabahki bir işi akşama kadar erteleyebildiklerini göreceksiniz. Para kazanmıyorlar ama bir o kadar da rahat çalışıyorlar.
En önemli nokta ise burada kimsenin bu mesleği para için seçmemiş olması. Ancak büyük bir saygınlığı var doktorların. Yani insanların henüz paraya değil, kariyere ve bilgiye değer verdiği dönemleri yaşadım orada. Bu mesleğin sadece para için yapılamayacığını anladığımda henüz çalışma hayatımın başındaydım. Maalesef sistem bizi ne kadar içine çekse de, bu bozuk düzen bizi ne kadar yorsa da, tüm hekim arkadaşlarımın içinde insanı ön planda tutan idealist bir taraf bulunduğunu biliyorum. Ve bu tarafımızı besleyip büyüttükçe, bu düzen iyileşecek, dünya güzelleşecek.
SOSYALİZM BİR ÜTOPYA MI?
Sosyalizmi ve devrimi öğrenmeye gittiğim bu ülkede, sosyalizmin tam olarak işlediğine emin olamadım. Che Guavera Küba’da başardığı devrimi, tüm latin Amerika’ya yaymak için Küba’daki villasını terkedip Bolivya’ya gerilla olmaya giderken hayal ettiği dünya bu değildi. O bu ütopyaya inandığı için 39 yaşında öldü. Sanırım onun gibi cesur bir yürek, bir daha bulunamadı. Bu yüzden herşey yarım kaldı. Tamam Batista rejiminden kurtuldu bu ülke, ama neden insanlar hala aç?
Evet sokakta evsiz göremezsiniz, ama bazı evlere ev demeye dilim varmıyor. Devlet herkese yiyecek dağıtıyor ancak bunlar genelde pirinç,süt ,ekmek, yumurta, şeker, tuz gibi temel yiyecekler. Ve bunların içinde et yok. Etin bizim ülkeden de pahalı olduğunu öğrendim. Yani büyük bir kesim et yiyemiyor.
Evet insanlar çok mutlu. Sevgi dolu. Sadece sokaklar değil, evlerin içinde de insanlar hep dans ediyor. Ama kime sorsan gitme fırsatı bulduğunda kaçıp kurtulmak istiyor bu ülkeden. Bana kalırsa buzdağının görünmeyen kısmı cazip geliyor onlara.
Teknoloji, bilgisayar az kullaıldığından insanlar da çocuklar da daha sosyal, daha yaratıcı. Ama ne zaman bir şeyi öğrenmek istesem hemen internete sorbailme lüksümü kaybettiğimde ilk birkaç gün afallamadım değil.
Şimdi bana sorsanız ben de anlamadım hangi türlüsü daha ideal. Bu sosyalizm gerçekte işliyor mu? İşliyorsa da ömrü doluyor mu ?
Ben de bu unutulmaz seyahatimde bir çok soruma cevap buldum, ama yeni sorularla geri döndüm..
Biz insanlar doğup büyüdüğümüz ülkenin sistemi ile yoğrulup, olgunlaşıyoruz. Bütün kültürümüz, fikirlerimiz, yaşam standardımız, kendi düzenimizin içinde pişiyor. Ama aslında hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını, kendini tek bir yerde, tek bir fikirde, tek bir yolda sınırlamadığında anlıyor insan. Başkasının yolundan gitmek yerine, kendi yolunu bulmak, kendini keşfetmek tam da buradan geçiyor. Benim başka kültürlere olan merakım, hiç sönmeyecek bir ateş şimdi.