Tek başıma yolculuk yapmayalı epey zaman olmuş ki, en güzel anılarımın en çok böyle zamanlarda biriktiğini unutmuşum. En son 8 yıl önce yaptığım 6 aylık İtalya serüvenimde böyle doğaçlamalara yer vermiştim hayatımda. Şimdi düşünüyorum da zamanın göreceliliğine karşı ne kadar plan yapabilir ki insan? Sonunu bilmediğin bir yola çıkmanın, trende tanıştığın yol arkadaşlarıyla birlikte keşfetmenin, zamanı geldiğinde yolunu ayırıp kendi yolunda özgürce savrulmanın cazibesi önümde uzanırken.
Ne güzel yapmışım diyorum kendime. Şimdi şuraya yazdıkça yazacağım cümlelerimle doluyum. Şimdi kaç kişi, 30 yaş mumunu üflerken 30 ülke gezmiş, binlerce anı ve dost biriktirmiş, kendisiyle savaşını çoktan bitirmiş, hayat akışına güvenen, hastalarını seven bir uzman doktor olmuştur diye düşüneceğim birkaç sene sonra..
Mısır seyahatimde hem saatler süren otobüs yolculuklarımla, hem de içsel yolculuğumla çok uzun yol katettim. Atlayıp gitmek teriminin bende uyandırdığı heyecan ayyuka çıkmışken 10 saat sürecek otobüs yolculuğunun konforsuzluğunun esamesi okunmazdı artık.
Gece otobüs yolculuğu yapmayalı da çok uzun oldu. Bulduğum cam kenarına yapıştım, kulaklığımı taktım ve dış dünyaya kapadım kendimi. 40 kişinin bulunduğu otobüste tek kadın cinsiyet olduğumu farkettiğimde sabah olmuştu. Bu ülkede garaj diye bir kavram bulunmayışından, varoş bir mahallenin ortasında Luksor’a geldik diye duran şoförün, beni doğru yerde indiğime ikna etmesi uzun sürdü.
İndiğim sokak kenarında etrafta birkaç kişi bekliyordu ve biraz da ürkütücü bulduğum sokağı değiştirmek için yürümeye başladım. Baktım etraf daha ıssızlaştı, geri döndüm ve o sırada hayırsever bir amca sanki içimi okumuş gibi bana 100 metre ötede bir kafe olduğunu söyledi. Dışardan bakınca pek kafe olduğu belli olmuyor. Sonra içinden bakınca da kolay anlaşılmadığını farkettim.. Bir köşeşinde sabahın 8’inde nargile içen dedeler oturuyor. Burada nargile kullanımı çok fazla. Sokaklar nargile kokuyor. Ve ben sigarayı bırakalı 6 ay olmuşsa da şuanda bir sigara olsa ne iyi giderdi diye düşünmeden edemedim. Eski sevgilileri böyle özlemez insan, bilen bilir.
22 yaşımdaki halim geldi aklıma. İtalya’yı interrail ile tek başıma keşfedeceğim için heyecanlıydım, başıma geleceklerden habersiz. İşte bu kez heyecan duymadan ama belirsizliğin merakı içinde oturdum bir çay söyledim kendime. Herşeyi zamanında yaşamış olmanın bir mucizesini farkettim o gün. Ne olursa olsun şunu biliyorum: hayat iniş, çıkışlıdır. Yol gidiş geliştir, seyrüseferdir hayat! Hayatta şansın uzun yıllar yaver gitmiş ve herşey yolunda devam etmişse, bu o kadar da iyi bir şey değildir Çünkü zaman geçtikçe hayatın inişlerini kabullenmek daha da zor oluyormuş. Neyse ki ben inişleri de, çıkışları da iyi biliyorum.
Şimdi bu kötü kokan ve acı çayını içtiğim kafede dünyanın en mutlularından biri sayılabilirim.
Zamanı olmayan insan yoktur, öncelikleri olan insan vardır. Bunu öğrenmem, bana zaman ayıran ve benim zaman ayırdığım insanları daha çok farketmeme neden oldu. Farkındalığa ulaşmak ne çok zaman alıyormuş.
Hiç tanımadığım bir milletten, ne olduğu ve kim olduğunun önemini yitirdiği bir an daha yaşıyorum bugün. İyi niyetlerin altın değerinde olduğu zamanlardan birinde, beni evinde misafir eden, 2 gün boyunca bana şehrini tanıtan bir dost daha edindim burada. Couchsurfing böyle muhteşem bir şey işte.İnsanlık öldü diyerek bir anda hayvana dönüşen bir cins olmamızın önünde hala dimdik duruyor. Hayatta kazandığın en önemli çıkar, dost edinmektir.
Couchsurfing ne demek diyenler oldu. Şöyle açıklayayım. Sana evini açan, zamanını ayıran, yemeğini paylaşan, gezdiren bir insan var, ve inanmazsın bütün samimiyetiyle yapıyor bunları. Tüm kötü niyetlere inat, zaten olması gerekeni hatırlatan bir dünyayı yaşatıyor. Kötü bir kabustan uyanmış gibi.. Tüm gerçekliği yaşmaya çeyrek kala uyuyakalıyorum yeniden, Sabiha gökçen havalimanında.
Uyanmak ömrümce zor gelmiştir bana.Gün doğumlarını kaçırdığıma da üzülmem. Nasılsa gün batımlarını yakalarım. Hayatta kaçırdığım az şey var. Gideceğim yere geç kalmak gibi pis bir huyum, olmak istediğim yere varmak gibi müthiş bir enerjim var benim. Beni tanıyanlar bilir, hep doğru zamanda uyuduğumu ve uyanık kaldığımı. Sabiha Gökçen havalimanına ulaştığımda kendimle başbaşa kaldığımı bu seyahatin çok özel bir yanını daha hissettim. Kendimi daha çok sevdim yine. İhtiyacım olanlardan biri de buydu. Sevmek.. kendini sevmeden başkasını sevemez insan, önce kendini sonra başkasını sevmek..Birine ne kadar zorsa, birine o kadar kolay.